İç Anadolu kökenli bir ailenin çocuğu olarak, tüm ülkeye ve hatta dünyaya yayılmış bir damak tadına sahip olup dünyaları yemek tabirini de her fırsatta yerine getirdim. Şanım yürüsün! Yerim! Baharatlı? Yerim! Yağlı? Yerim! Zeytinyağlı? Onu da yerim! Sakatat? Ayıp ediyorsun! Sushi? Sorma, doldur!
Doldur… Neyi? Mideyi? İşkembeyi? Zihni? Ruhu? Duyguları?
İşte sorgulamalar uzun zamandır böyle ilerliyordu ama bilin bakalım devamında ne oluyordu?
Sorguladım, pişman oldum, üzüldüm, “Aman yea! Bir daha mı geleceğim ayol dünyaya?” dedim, reddettim, görmezden geldim, erteledim, üzüldüm, yine gözardı ettim.
Nihayetinde 1.68 boyda vücudu dengeli dağılmayan ve sülalenin tüm kötü genetik özelliklerini de bünyede barındıran 72 kiloluk ay suratlı bir cengaver olup çıktım. Çabuk yoruluyorum, zaten üşenirken artık hepten lanet bir insanım, sinirliyim, gerginim, duygusalım, uykular haram, yediğim içtiğim yalan…
Nisan’da, hafif yağmurlu, nemli bir bahar günü, Gözde’nin İzmir’deki arka arkaya iki atölyesine katılma cesareti gösterdim. Ama nasıl heyecan bendeki! Alkali 101 bitiyor, -mış gibi tarifler başlıyor, etrafımda bir sürü kadın, herkes bir şeyler yapıyor, üretim var, sorular havalarda uçuşuyor, Gözde anlatıyor, anlatıyor, yapıyor, yaptırıyor…
O atölyeden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
Atölye sonraki neredeyse iki ay istiareye yattım. Anlatıları düşünmek, sindirmek, zihnimdeki hali hazır şemaları bozup bu yenilikleri oturtmak için yeni şemalar oturtmak, karar vermek, niyetlenmek, 32 yıllık kurulu düzeni bozmak, yenisini kurmaya çalışmak, acabalar, belkiler, yoksalar… Sonunda ver elini online eğitim grubu dedim.
Hani bitmesin dediğin seyahatler, gitmesin dediğin misafirler, durmasın dediğin döner kütleleri olur ya, Gözde’min üç haftalık grubu da öyleydi. Böyle bir duygu bütünlüğü, kardeşlik, dayanışma, fikir ve ruh birliği, adanmışlık, sevgi, kan, ter, gözyaşı…
En sevdiğim şey neydi biliyor musunuz? “Baby steps.”
Bunun nedenini açıklamam çok zor. Şunu söyleyebilirim yalnızca. Bir şeyleri biliriz, uygulayamayız; bakarız, göremeyiz; isteriz, yapamayız ya, işte benim yalnızca program işlenişinde değil, hayatı yaşama tarzımda, yaptığım, yediğim, içtiğim, izlediğim, gittiğim, her şeyde, her işte ihtiyacım olan fakat basitleştirip anlamlandıramadığım şeydi bu “baby steps.”
Her şeyi bir anda, tam ve mükemmel olarak yapma, gerçekleştirme çabam ve bundan yorulmuşluğa tatlı bir ses “bebek adımlarıyla ilerleyeceğiz, merak etmeyin, sakin olun, kendinizi bana bırakın, bakın çok güzel olacak” minvalinde bir şeyler anlatırken ışıklar parladı bende.
Programa katılalı bir sene bir ay oldu. Nihayetinde epeyce bir incelme, kilo verme, yüzün kaşık kadar kalması gerçekleşti. 72 kilodan 57’ye kadar aç kalmadan, saçmalamadan, sağlıkla, ferah ferah, doğru şeyler yiyip içerek ve yoksunluk çekmeden, GURURLA, BİLGİYLE indim.

Ötesinde ise enerjiklik, dinçlik, zihnin pırıldaması, ferahlık, daha fazla farkındalık, hakimiyet (kendine, bedenine ve doğru bilgiye) ve o iyilik hali hangi cm ile, hangi kg ile hesaplanır bilemiyorum.
Bu arada hayatımda hiç “diyet” yapmadım, tek yönlü, aç kalmalı, ızdıraplı tuhaf şeyler denemedim ve bunlardan hep imtina ettim çünkü hiç akıllıca ve mantıklı gelmiyordu. İşte akıllıca, sağlıklı ve doğru bilgi ile bir yıldan daha az bir vakitte bunu başarmak beni en etkileyen şey oldu.
Bu esnada okulda liseli öğrencilerime de Gözde’den öğrendiklerimi aktarmaya, taşıdığım yemekleri, içtiğim suları onlara gösterip anlatıp kendimi örnek göstermeye, evden okula götürdüğüm sağlıklı ve mis gibi şeyleri gururla yiyip içip evden yemek getirmenin utanılacak bir şey değil, akıllıca ve sağlıklı olduğunu, kantindeki kötü kötü şeylerin ne kötü
olduğunu anlatmaya yılmadan devam ettim ve bir sürü öğrencim de benimle beraber evden kocaman şişelerde su getirmeye, benim gibi yemişleri suda bekletmeye, evde yapılan veya yaptıkları bir şeyleri okula getirmeye başladılar. Bu his, gramer öğretmekten çok daha öte. Bu davranış değişikliği hem benim, hem öğrencilerimin büyük kazanımı, harika bir edinim.
Bendeki değişimi, yalnızca fiziksel değişim değil, rengim, enerjim, dinçliğim gibi yenilikleri fark eden eş dost akraba arkadaş herkese de gururla Gözde’yi, adsız alkalik olmayı, dahil olduğum programı anlattım, Gözde’min açtığı yolda durmadan yürüdüm yani. Bilgi paylaşıldıkça değerlendi, her Allah’ın günü dilimde, yediğim bir lokmada, içtiğim suda Gözde oldu. Şu pandemi sürecinde ayarlarım bozuldu yine, saçmaladığım zamanlar oldu ve oluyor, çizgimi biraz bozdum ama hiç önemli değil çünkü benim elimde bir bilgi topu var, bir de Gözde’nin kulağımdaki sesi. Dengelerim, hallederim, kendime uyarlar yolumu çizerim.
Okuyanlar hatırlayacaktır çöldeki ilk karşılaşmalarında Küçük Prens pilottan bir koyun çizmesini ister, pilot deneyip durur ve hiçbiri Prensin istediği gibi değildir, en sonunda bir kutu çizip “işte istediğin koyun bu kutunun içinde” dediğinde Küçük Prens resimdeki kutuya bakıp “evet, ben de tam böyle bir şey istiyordum.” der. Benim hikayem de böyle. Ben de tam böyle bir şey istiyordum, kendime uyarlayabileceğim, yaşam boyu sürecek bir farkındalıkla oluşmuş mantıklı ve sağlıklı bir yaklaşım. Gözde koyun çizmek yerine koyunu içinde kendim bulabileceğim bir kutu çizdi. Ben de o kutuyu alıp yolumda yürüyorum, kendi yolumda❣️
Teşekkürler canım Gözde’m.