“Korktuğun zaman bil ki, korku da cesaret de aynı çemberin parçalarıdır.

Bil ki çember senin içindedir. Demek ki, korkak olduğun kadar cesur olabilirsin.

Ne kadar derine düşersen düş, bir o kadar yükseğe çıkabilirsin.

Çemberi hatırla.

Korkuya tosladığında, felakete uğradığında, çukura düştüğünde tek yapman gereken çemberde geri geri yürümektir; ta ki zıt parçaya ulaşana dek…”
Elif Şafak, Şehrin Aynaları.

Hayattaki iddialarımdan biri ‘normal olmak’ değil, o kesin. Antin kuntinlik bizim işimiz nokta net.
Yine böyle çevremdekilerin “başımıza icat çıkarma” dediği bir atölyeye-üstelik işten izin alamadığım için 2. gününde-katılmıştım tam 10 yıl önce. Şunları yazmışım ardından:
Sufi Dansı Atölyesi
1. gün:
Çok korkmuştum. Düşmek, mide bulantısı ya da baş dönmesi o ana dek aklımın ucundan bile geçmemişti. Ama duymuştum bir kere, “dün 4 kez düştüm” diyordu birisi, “mide bulantım bu sabah geçti” diyordu bir diğeri. Ve bilinçaltım şahane bir savunma mekanizmasıyla beni durdurdu: Bulantı! İlk 20 dakikalık dönüşün ardından 20 dakikayı da yerde nefes egzersizleriyle geçirdim.
2. gün:
“Çemberde gerisin geri…” O korkak, bacakları titreyen kız gitmiş, yerine “cesurum, cesurum, cesurum, bir şeyden korkmaaaam, cesuruuuum!” narası atan bir Braveheart gelmişti.
Dönmeye başladım, hem de Ziya’nın “hadi”sini ikiletmeden.
“Uzayda kapladığın alanın içinde, merkezinde kal; eksenini bul, hep onu düşün, kaybetme.
Bedenin bilmediği, tanımadığı bir faaliyete doğal olarak tepki verecektir, nefesinle bunu kontrol edebilirsin, kararlı ve inançlı ol.
Gözün gördüğünü ciddiye alma, onunla dalganı geç; iç gözünle aksını gör, ona odaklan, nefes al, nefes ver, rahatla, bırak kendini.
Düşünceler gelse bile aldırma, gidecekler; dikkatin kendinde, ekseninde, nefesinde olsun.
Keyfini çıkar.”

Büyük bir hazdı! Yarımşar saatlik iki dönüşten müthiş keyif aldım. Dışarıdan bakıldığında son derece dingin ve hatta monotonmuş gibi gözüken bir eylem nasıl olur da insana böylesine bir coşku verebilirdi ki! Efsunlu bir deneyimdi.
Ne güzel adammışsın sen Ziya Azazi!
Farkında olmadan hayatıma dokunduğun, ufkumu genişlettiğin için sağol.
Ağustos ’07
Not: Geriye bakınca görüyorum ki, o atölye hayatımın kırılma noktalarından biriymiş, tesadüfler pek de tesadüfi değilmiş.

Yorum Yapın