Yazar sayfası:gozdearalocak

İyi ki…

İyi ki…

Bunca sene hep birileri kutlasın diye beklerken, bugün ilk (Cem’den sonra tabi) ben kutlayacağım kendimi: Aferin kız, iyi iş çıkardın! Çok sevdiğim ecnebi ifadesiyle, “so far, so good.” Bu 37 yıl hep “çiçekler-kelebekler” değildi elbet. Depresyon hırkasını forma yaptığın günler de oldu, deli bayrağını çekip “eaaah, yetti gayrı” dediklerin de. Bunca zamanda hayallerini, umutlarını, arkadaşlarını, hatta bazen yolunu kaybettin. Çelişkilerin…

Mikro Yeşilli Pancar Salatası

Mikro Yeşilli Pancar Salatası

Bu akşamki programımızı, Akıncılar (Alki Versiyon) ile açıyoruz: Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik Bin atlı o gün dev gibi iştahımızı yendik Haykırdı Ayşegül Çoruhlu, “akşam yeme!” diye Bir kış günü geçtik dark side’a kafilelerle Şimşek gibi atıldık sebzeye dört koldan Şimşek gibi her alkinin geçtiği yoldan Bir gün yine doludizgin koşu bantlarımızda Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla…

Gözün Gördüğünü Ciddiye Alma

Gözün Gördüğünü Ciddiye Alma

“Korktuğun zaman bil ki, korku da cesaret de aynı çemberin parçalarıdır. Bil ki çember senin içindedir. Demek ki, korkak olduğun kadar cesur olabilirsin. Ne kadar derine düşersen düş, bir o kadar yükseğe çıkabilirsin. Çemberi hatırla. Korkuya tosladığında, felakete uğradığında, çukura düştüğünde tek yapman gereken çemberde geri geri yürümektir; ta ki zıt parçaya ulaşana dek…” Elif Şafak, Şehrin Aynaları. Hayattaki iddialarımdan…

Niyete Bakar

Niyete Bakar

Bil Bakalım Seni Ne Kadar Seviyorum diye bir kitabı var Can’ın. Ondan yola çıkarak uydurduğumuz oyun sırasında 2-3 gün önce şöyle bir diyalog geçti aramızda: Ben: Seni ne kadar seviyorum biliyor musun? Can: Ne kadar? Ben: Everest’in tepesine kadar Can: Everest İstanbul’da değil ki! Ben: Hah işte düşün, o kadar uzaklara ve yükseklere kadar. Can: Ben seni ne kadar seviyorum…

Yeni Yıl: Edebinizle Giriniz

Yeni Yıl: Edebinizle Giriniz

Yeni yıl hep umut doludur ve biten yılı nedense hor görürüz. Hele yılın son 2-3 günü artık iyiden iyiye bir “bitse de gitsek” moduna girilir. Halbuki bugünden yarına öyle dramatik bir değişim yaşanmayacağı da bellidir. Yine de umuttur, motivasyondur, iyi temmenilerdir, güzel enerjidir. Kendimizi kandıracaksak böyle kandıralımdır. O da lazımdır. Yalnız bunun en abartılı halini “milenyum”a girerken yaşadık. 1999’u 2000’e…

Bebeğimin İlk Yılı

Bebeğimin İlk Yılı

Ruh hastası olduğum bazı konular var. Anı biriktirmek, yazmak, istatistik, simetri, kayıt tutmak bunların ağa babaları. Hal böyleyken, elime geçtiğinde ölümcül olabilecek şeylerin başında “bebeğimin ilk yılı” defteri geliyor. Bilenler bilir, bu defterler ilk çocukta, 1-2 icir bicir yazıldıktan sonra kenara atılan şeylerdir. Hormonları allak bullak, uykusuz, süt-çiş-kusmuk-salya deryasında balık olmuş bir Gözde’nin bu defterle neler yapabileceğini ne siz düşünün…

O Sene Bu Sene

O Sene Bu Sene

Bugün bana deseniz ki “hadi kız oturmaya mı geldik, kalk bir dernek kur,” hiç tereddütsüz, Yürürken Islık Çalamayanlar Derneği kurucu başkanı olurum. Aynı anda yapılması fayda getirecek iki işten birinde kazara istikrar yakaladıysam, diğerini zinhar yapamıyorum arkadaş! Hayatımın Murphy kanunu bu. Misal, geçen sene Ekim ortasında Can sitenin içinde bir oyun grubuna başlayınca ben de denize düşmüşçesine spor salonuna sarıldım.…

Ziyan Olmasın Kurabiyesi

Ziyan Olmasın Kurabiyesi

Benim yeme alışkanlığım “ziyan olmasın” temeli üzerine kurulmuş. Çünkü “kalan pirinç taneleri kadar çocuğun olur,” ve “tabağında kalanlar arkandan ağlar” (bir gün de diyemedim ki, amaan ağlar ağlar, susar). Bir de “bunu bulamayan çocuklar var”dı. Sihirli bir değneği olsa, her Miss Turkey finalistinin alacağı ilk aksiyon, Afrika’daki açlığı bitirmek olacakken, tabağımda yemek bırakmak benim ne haddimeydi! Kazara yere düşen ekmek…